Çağlar boyunca, güçlü zayıfı ezdi; kurnaz ve kalpsiz, aptal ve masum olanları tuzağa düşürdü ve köleleştirdi, ve insanlık tarihinde, hiçbir yerde, hiçbir Tanrı ezilenlerin yardımına koşmadı. - Robert Ingersoll

25 Şubat 2013 Pazartesi

deneme

hani derler ya ''balık baştan kokar.''diye. gerçekten haklı zamanında kim söylemişse. gazetelerde başlıklar görürüz;

''KOCA DEHŞETİ''
''BUNA BİR DUR DEYİN!''

o adam neden bankayı soydu?
o çocuk neden ekmek çaldı?
o baba neden ailesini öldürmüş?

hatayı hep o insanlarda ararız biz. ama görünenin arkasında bir de gerçek vardır. asıl olan, acı bir gerçek...
evet, o adam bankayı soydu, peki ya neden? biz bu soruyu hep o adama sorduk. asıl sorulması gereken yer başkadır üstelik. bir adam neden canı pahasına da olsa bir bankayı soymaya kalkar? bunun cevabını o adam aslında verir; takım elbiseli, parlak ayakkabılı değildir o adam. bellidir yoksul olduğu her halinden. anlarız aslında ama anlamamazlıktan geliriz. çünkü, bu gerçek bir neden ve biz hep gerçeklerden kaçarız. en basit örneği; nükleer santrallerin zararlarını biliriz aslında ama bilmeyiz, hala santral yapacak yer ararız. çünkü bizim işimize bu gelir.

ve belki de devletimizi yönetenler de başta olmak üzere bütün halkımızın en iyi yaptığı şeydir bu...

o baba... canını dişine takıp ailesine bakan o baba... giymeyip çocuğuna giydiren o baba, basın sözüyle bir anda nasıl böyle bir canavar haline geldi? peki halkımız bunun bir anlık cinnet olduğuna gerçekten inandı mı?

ataerkil bir toplumuz biz. baba, bütün gün çalışır, evine gelir karısı kapıyı açar falan filan...

bir baba işsizdir. bütün gün iş arar, bulamaz. akşam evine gelir karısına ne söyleyecek sözü ne de karısına bakacak yüzü vardır. bütün akşam susarlar böylece...
ve bu olay hep tekrarlanır; 1 ay, 2 ay, 1 sene...

nereye kadar bir baba evine ekmek getirememeye dayanabilir ki?

sonu belli işte. ancak bizim irdelememiz nokta burada. birilerine sormamız gereken noktada bu. bu baba neden evine ekmek götüremiyor? çalıştığı maden ocagı özelleştirildiği için işsiz kaldı bu baba...

olay aslında sadece bundan ibaret. ancak soru sorulamıyor bu ülkede.

ne basın soru sorabiliyor,
ne halk
ne de başka biri.

benim özgür basınım nerede?
        -yargılanmadan girdiği hapishanede.

17 Şubat 2013 Pazar

Cezmi Ersöz - Bazen Aşk Gider

ersöz'e


bir yabancı gibi dinleyeceğim seni...
bulduğum ilk boş masaya oturup, elime içkimi alacağım
uzaktan, seni hiç tanımamış gibi izleyeceğim...

hayatın getirdiği o acımasız çizgilerden,
dudaklarına, en ufak mimik hareketlerine kadar
bir şiir edasıyla ezberleyeceğim seni...

varolma nedeninin ne kadar kutsal olduğunu,
kaleminin ne kadar bana güç verdiğini hissedeceğim yeniden.

belkide, tekrar aşık olacağım kalemine...
peki, benliğim bir kez daha sana aşık olmayı kaldırabilecek mi dersin?

bir yabancı olacağım sana...
içten içe kemirip bitireceğim kendimi, biliyorum...
ama yabancı bir benlikle geleceğim ayaklarının dibine.
her anını beynime kazayacağım,
sesinin her bir tınısını kulaklarıma işleyeceğim.
çünkü o ses, duydugum en bugulu, en dokunaklı ses...
en içime işleyen,
en çok ozledıgım ses o...

o gece bir yabancı olacagım sana...
gozlerındekı sonsuzluga dısarıdan bakacagım.
biliyorum tekrar kalbımde sahıp oldugun yerden daha fazlasını alcaksın.
biliyorum yıne farrklı bır ben olusturacaksın.

belkı de ıkı saat boyunca gozlerımın ıcıne bakacaksın,
en bugulu, en ıce dokunur halde olacak gozlerın...
ve sen yıne gıdeceksın...
arkandan bakacagım senın...
şiir gibi butun gece en ufak ayrıntısına kadar ezberledıgım adamın,
şiir gibi gidişini izleyecegım...
sen yıne gıdeceksın.
farklı yerlerde, farklı benler bulacaksın...
benım kadar, aşkını buyutmus baskalarını bulacaksın
ve sonra, 2 saat sonra onlarıda terk edeceksın.

son bulmayacak bu gısılerın asla.
ama bendekı yerın hep aynı olacak.
bir sizofren edasıyla, askıma mektuplar yazacagım...
yada sızofrenın tam kendısı olup, hayalımdekı sana mektuplar yazacagım
kim bilir...