Çağlar boyunca, güçlü zayıfı ezdi; kurnaz ve kalpsiz, aptal ve masum olanları tuzağa düşürdü ve köleleştirdi, ve insanlık tarihinde, hiçbir yerde, hiçbir Tanrı ezilenlerin yardımına koşmadı. - Robert Ingersoll

21 Aralık 2015 Pazartesi

''Gelmeyişini Beklemek''e ithafen

Dile kolay değil mi üstat? ben seni zaten beklemiyorum ki demek...
söz biter de dil lal olur... donakalır öylece...
en acısı da zaten o değil midir üstat? ya yalan söyleriz sevgimize ya da hiç söylemeyiz, inkar ederiz çılgınca.

yok, yok aslında çok zor... hatta en zoru da bu...

sahibinin eve gelişini bekleyen köpekler gibi, bekliyorken her gece kapının çalmasını, yüzsüzce, duygusuzca kalkıp bir de ben ne bekleyeceğim seni diyebiliyoruz...
büyük acizlik...

hani demişsin ya  ''sehpasını bekleyen idam mahkumu gibi''
e öldük be üstat...
günlerimiz gitti, aylarımız, yıllarımız...
ömürlerimiz gitti be!
ömürlerimiz!

biz yine bekleyen...
kimi zaman beklediğini söyleyemeyecek kadar gururlu,
kimi zaman yalvaracak kadar sırılsıklam...
ama biz yine bekliyoruz...

kapı her çaldığında, her gün yüzüne çıktığında, her ses duyuşunda...
o sensın!
geldin!
saniyelik düşünceler gerçekle karşılaşınca her defasında ağırlaşan acılar bırakır.

ama yine de söyle üstat ona...
de ki; sen gidersen, ölüm gibi bir soğuga yenik düşecek...
sen gidersen mevsimleri çalınacak.
sen gidersen o şişeler hiç boşalmayacak o gözyaşları hiç dinmeyecek...

ben yine beklerim onu üstat, akşam yemeğine yetişmesini beklemek istiyorum ben.
kokusundan bihaber, gün ışığından yoksun...
yok, yok hayır...
sen gitme kal en iyisi sevgili..
ben yine seni beklerim bir pencere önünde sıcacık evimde...



**BİR ASTİGMATIN AŞK GÜNCESİ\ G. ASLAN